15 Şubat 2014 Cumartesi

Gerçek oldu o rüya, şampiyonluk kutlandı çarşıda

Spor Toto Erkekler Türkiye Kupası heyecanı üzerinden bir hafta geçmişken, geç de olsa birkaç satır ben de karalamadan edemedim. Aslında Sekizli Finaller hakkında yazacaklarım bu bir hafta boyunca birçok kişi tarafından yazıldı, çizildi. Sahadaki 12 oyuncu, Ufuk Sarıca ve ekibi, yönetimi, taraftarıyla tek yürek olan Kaf Kaf’ın başarısı, kendinden kat kat yüksek bütçeli rakiplerine karşı aldığı galibiyetlerle kaldırdığı kupa dillerde övgüyle anıldı. Hafta içinde Telekom engelini uzatmada aşıp yarı finale gelen Kaf Kaf önce Fenerbahçe Ülker’i yenerek İstanbul medyasını hayal kırıklığına uğrattı ve dört gözle beklenen İstanbul finaline engel oldu. Ardından da finalin favorisi ilan edilen (!) Anadolu Efes karşısında kararlılıkla mücadele edip tarihindeki ilk Türkiye Kupası’na uzandı.
 
 
 
Karşıyaka taraftarının takımı üzerindeki itici gücünü bilmeyen yok; fakat bu kupanın ayrı bir önemi vardı yeşil kırmızılılar için. 16 Kasım 2008’de Banvit deplasmanına giderken hayatını kaybeden Özgür Soylu’ya verilmiş bir sözü vardı Karşıyaka’nın. Özgür’süz geçen 5 seneden fazla sürede çeşitli branşlarda birçok kez final yaşayan Kaf Kaf, futbolda Birinci Lig şampiyonluğunu bir kez finalde, bir kez de dörtlü finalde, voleybolda İkinci Lig şampiyonluğunu iki kez son maçta geri teperken, geçtiğimiz sezon ise EuroChallenge Cup’ı kendi evinde finalde tek sayıyla kaçırmıştı. Bu sezona da potada fırtına gibi giren ve hem Türkiye hem de Avrupa’da başarılı sonuçlar elde eden Pınar Karşıyaka son 1-2 ayda başlayan düşüşle geldi Ankara’daki Sekizli Finaller’e. Fakat senelerdir gelmeyen kupa taraftarı etkilemedi. Telekom galibiyeti sonrası Ankara’ya akmaya başlayan yeşil kırmızılı taraftarlar Fenerbahçe maçıyla birlikte Kaf Kaf’a altıncı adam ve itici güç olurlarken, takımın savunma direncini ve ritmini bir seviye yukarı taşıdılar. Finale gelindiğinde tüm Türkiye’nin aksine kupanın bu sefer İzmir’e geleceğine inanan binlerce Karşıyakalı Anıtkabir ziyareti sonrası Ankara Arena’da yerlerini almışlardı. Ankara Arena yeşil kırmızıya boyanmış, adeta Karşıyaka Arena olmuştu. Andımız söylendi, Atatürk anıldı ve maç başladı. Bundan sonrasını hangi Karşıyakalıya sorsanız hatırlayamadı sonraki 24 saat boyunca. Maç boyunca susmadan takımını destekleyen, son çeyrekte bir ara 5 sayı geriye düşen takımlarını tekrar ayağa kaldıran yeşil kırmızılı taraftarlar, son saniye serbest atışları sonrası çalan son kornayla beraber parkeye inip kupa şampiyonluğunu takımla birlikte kutlamaya başladılar. Televizyondan izleyenler, salondakileri aradı “maç gerçekten bitti mi” diye. Karşıyaka’da kalanlar takımın dönüş saatini öğrendiler havalanındaki karşılama için. İşini ilginci, senelerdir “şampiyon olmasan da” diye başlayan tezahüratlara o kadar alışılmıştı ki, 1986/87’yi yaşamayanlar şampiyonluk nasıl kutlanır diye sordular birbirlerine. Bağırdılar “ O gece bu gece” diye.
 
 
Karşıyaka herşeyden önce Dixon ve Batista gibi iki yabancısının önderliğinde yakaladığı havayla ve yaptığı mücadeleyle kupayı sonuna kadar haketti. Dixon’un atmadığı zamanlarda dahi oyundan düşmeden takımı oynatması, kritik anlarda –özellikle Fenerbahçe maçında- elinin titremeden sahaya koyduğu hücum performansı, “ Dixon son maçlarda oynamıyor artık” diyenlere hitabendi adeta. Bir seneden uzun zaman parkelerden uzak kaldıktan sonra Karşıyaka’ya gelişi tartışılan, Efes’in nerdeyse üzerine para verip elinden çıkarmaya çalıştığı Batista gösterdiği performansla belki de Türkiye Ligleri’nin en dominant pivotu olduğunu gösterdi herkese. Özellikle final maçının son dakikasını tekrar izlerseniz Uruguaylı’nın kazanma hırsı gözlerden kaçmayacaktır. Efes’ten intikamını aldı belki de. Diebler rakibin hiç bir zaman boş bırakmaya cesaret edemeyeceği bir şutör; 4 kez kaçırsa beşinciyi eli titremeden atar ve muhtemelen de sokar. Barış Hersek, Lyons gittikten sonraki yükselişini kupada da sürdürdü. Mücadelesi zaten tartışılmaz, doğru şutları buldukça hücum performansı da giderek artıyor. Can ve Mutlu da hırsları, kazanma azimleriyle takımı bir seviye yukarı taşıdılar üç maç boyunca. Can’ın skorer kimliğini sahaya yansıtması Kaf Kaf’ın kazanması için çok önemliyken, Mutlu da hırsı ve kazanma azmiyle hem saha içinde hem saha dışında taraftarın sevgilisi oldu. Lyons’un gidişinden sonra beklenen “takviye” Williams ise suskun geçen Telekom maçı sonrası yarı final ve final maçlarında Karşıyaka için faydalı olabileceği sinyallerini verdi. İlk izlenim Lyons gibi dışarıdan oynamayı daha çok seven bir uzun olduğu yönünde olsa da, en azından fanteziye kaçma beklentisi olmaması Ufuk Hoca’yı ve taraftarı mutlu edecektir. Kaptan İnanç ise sezonboyunca aldığı eleştrilere cevabı kupadaki performansıyla verdi adeta. Kariyerinin sonunda gösterdiği mücadele ve sezon performansının tersine sahaya yansıttığı skorer performansıyla ilk kariyer kupasının sahibi olurken, arkadaşları da ona yaşgünü hediyesi olarak hediye ettiler. Ve Ufuk Sarıca... Basketbolculuk yıllarındaki mütevazi ama mücadeleci kimliğini antrenörlüğünde de devam ettiriyor. Gerektiğinde Karşıyaka gibi hızlı hücum seven bir takımı bile “oyunu yavaşlatma” eğilimiyle oynatan, rakibi durduracak savunmaları akıllıca sahaya yansıtan Sarıca kariyerine önemli bir kupa zaferi yazdırdı. Tek aklımı kurcalayan konu ise, Karşıyaka öndeyken Ufuk Sarıca’nın aldığı molalar hemen hemen her zaman yeşil kırmızılıların hızını kesiyor. Ufuk’un bunda ısrar etme nedenini merak ediyorum.
 
 
Karşıyaka taraftarının bir bestesi vardır: “Dün gece bir şey gördüm rüyamda, şampiyonluk kutlanıyor çarşıda, ... gerçek olsun bu rüya” diye. Pazar akşamı bu rüya gerçek oldu; bir başka tezahürat da “Kupayı getirin bize, götürelim Özgür’e”, Perşembe günü de bu söz tutuldu. Lig sonunda sezonu nerede kapatırlar bilinmez; fakat bu sene onlar için özel bir sene. Emeği geçen herkes gurur duymalı.

0 comments:

Yorum Gönder